17 Temmuz 2010 Cumartesi

Dünya Kupası'nın Ardından...

Dünya Kupası başlamadan önce çok zevkli geçeceğini düşündüğüm bir kupa bekliyordum. Her ne kadar beklediğim kadar zevkli bir kupa izlemesekte bazı maçların seyir zevki çok yüksekti. Ayrıca atılan gollerin geneli çok güzel ve ender görülen cinstendi. Favori olmayan takımların verdiği üst düzey mücadele ise bazı maçlarda ki izlenme oranını daha da arttırdı. Beklemediğim çirkinlikler ve futbol zevkini aza indiren olaylarda olmadı değil.

Tüm otoritelerin beklemediği şekilde birçok hakem hatalarıyla karşılaştık ve bu üst düzey turnuvanın üst düzey hakemleri tarafından gerçekleşti. Sayılmayan goller, elle kesilen topları görememeler, verilmeyen kartlar bunlarda sadece birkaçı. Bu Dünya Kupası'nda ise en tepki çeken tabi ki vuvuzelaların çıkardıkları ses oldu. Ekran başında bile insanların başını ağrıtacak şekilde gelen ses stadlarda maç izleyen seyircilerde nasıl bir tepki ve durum oluşturdu gerçekten merak ediyorum. Bunun yanında çoğu spor otoritesinin yakındığı bir olayda TRT'nin yorumcusu Ömer Üründül idi. Genel yorumları futbolun klasik yorumlarından oluşan ve her sözü neredeyse onaylayan yapısı ile ülkede izleyen herkesi şaşırttı. Ömer Üründül sadece kendi duruşunu bu kupa ile kötüye itti.

Gelelim Dünya Kupası'nın yeşil sahalarının en büyük macerasını yaşayan oyunculara ve takımların genel durumuna. Beklendiği gibi favori takımların çoğu rahat maçlar geçirdi. Fransa ve İtalya erken elenerek beni şaşırtmadılar. Ama İtalya'dan bu kadar kötü performans göstereceğini düşünmüyordum. Arjantin ise beklediğimdem iyi başladı ama Messi beklenen performansı bence gösteremedi daha doğrusu yanında mücadele eden arkadaşları onun kadar istekli ve iyi değildi. Ayrıca Arjantin ve Brezilya takımları tahmin ettiğim bazı oyuncuları kadrolarına dahil etmediler. Bu yüzden de final mücadelesine gidemediklerini düşünüyorum. İspanya bildiğimiz İspanya idi. Fakat tek eksikleri onlar için Fernando Torres'in beklenmeyen kötü performansı oldu. Almanya bu kupanın en rahat ve güzel topunu oynayan takımdı. Thomas Müller kupanın en parlak oyuncularından biriydi. Mesut Özil gibi etkili pas atan bir oyuncu da yoktu bu turnuvada. Kupayı almak için en büyük çabayı Diego Forlan üstlendi ve elinden gelenin en iyisini yaptı. Fakat tek başına yeterli olamadı. Hollanda ise genç yapısı ile ve yaptıkları mücadele ile gerçekten finali hakettiler. Wesley Sneijder ve Arjen Robben oynadıları top ile çok iyi performans gösterdiler. Gana ise tüm izleyenlerin ve Afrika'nın en büyük umudu olmasına rağmen şansızlıklar ve tecrübe eksiklerinden dolayı finale kadar ilerleyemediler. Ayrıca bu kupa da olmaması gereken takımlarda vardı ve bu kupaya hiçbir şey katamadılar.

Bir Dünya Kupası'da benim açımdan böyle geçti. Her düzenlendiği sene daha iyi olması ümidi ile diğer kupaları da dört gözle beklemekteyiz. Ve birgün bu kupayı canlı canlı ülkemizde de izleme umudumuzu yitirmeden beklemeliyiz...