2 Ağustos 2010 Pazartesi

Avrupa Kapısı...

Üç büyüklerin geçen hafta bildiğiniz gibi Avrupa Kupası maçları vardı. Aralarında en güçlü takımla oynayan Fenerbahçe idi. Bunun da nedeni bu sene bizi Şampiyonlar Ligi!nde temsil etmesinden kaynaklıyor. Bu maçlarda takımlarımızın daha ne lige ne de Avrupa Kupalarına hazır olmadığı kanısındayım. Transferler açısından en iyi şu an Beşiktaş ama diğer iki büyük takımımız bence transfer konusunda geç kaldılar.

İlk olarak Şampiyonlar Ligi'nden dolayı Fenerbahçe ile başlayalım. Fenerbahçe orta sınıf bir takım ile mücadele etti. Fakat kondisyon olarak çok iyilerdi ve bunu genç bir takım olmasından dolayı onların lehineydi. Maçta Fenerbahçe çok kötü başladı ve Young Boys'a net çok pozisyon verdiler. Bunları değerlendiremeyen Young Boys kalesinde goller gördü ve tek karşılık verebildiler. İlk yarının son dakikalarında Kazım'ın gereksiz ikinci kartı ile atılması Fenerbahçe'yi daha da zor durumda bırakacak gibi gözüktü ikinci yarı. Volkan'ın müthiş performansı ile Fenerbahçe tek gol yiyerek kapattı ve avantajlı bir skorla döndü. Fenerbahçe'nin defansda ki eksikleri olmasa daha rahat olabilirdi ama o eksikler onları çok zorladı. Lugano'nun gelmeyişi, Gökhan Gönül'ün sakat olması ve İlhan Eker'in sakatlığı defans hattında ki seçenekleri en aza indirdi. En büyük avantajı ise bu skoru deplasmanda elde etmesi.

Beşiktaş ise ilk turda çok rahat ve kolay geçtiği Faroe Adaları takımından sonra dişli bir Çek takımı ile mücadele etti. Beşiktaş da maça çok kötü başladı ve belki de Çek takımının bu kadar üstün bir mücadele sergileyeceklerini düşünmüyorlardı. Büyük ihtimal de teknik kadro Çek takımının hiçbir maçını izlememişti. Oyun taktikleri tam anlamıyla karşı takıma göre tam bir fiyaskoydu. Hakan Arıkan müthiş kurtarışları ile takımını belkide ipten alan oyuncu oldu. Yeni transfer Quaresma ise tam bir varlık gösteremedi ve diğer oyuncularda genel olarak vasattı. Takımın en iyilerinden biri yaşlı kurt Ibrahim Üzülmez idi. Beşiktaş'ın da en büyük şansı ilk maçı Fenerbahçe gibi deplasmanda olmasıydı.

Son takımımız Galatasaray ise beklediğimden çok düşük bir performans gösterdi. Aslında maça iyi başlamışlardı ve gol pozisyonlarına girmişlerdi. Takımın en iyisi olan Arda Turan iki gol bularak takımı adına rahatlatmıştı. Fakat iki duran top organizasyonu ile Sırp takımı eşitliği sağladı. Galatsaray'ın kalesinde Aykut ile sorun yaşayacağı bu maçta belli oldu. Eğer Ufuk Ceylan'ın da yetersiz olduğunu düşünüyorsa acil kaleci ihtiyacını kapatması lazım. Transferler açısından Galatasaray da Fenerbahçe gibi geç davrandı ve ilk olarak yurt içine yöneldiler. Bence yurtiçinden de gerekli ve yeterli transferlerini hallettiler. Ama bu maçtan sonra taraftarlar yönetim ve teknik kadroya çok kızgındılar. Onların ise en büyük şanssızlığı ise ilk maçı evlerinde oynamaları. 

İlk maçlar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın ben üç büyük takımımızın da Avrupa Kupalarına devam edeceğini düşünüyorum. Bu durumla da dört takımımızla Avrupa'ya devam ederiz.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Dünya Kupası'nın Ardından...

Dünya Kupası başlamadan önce çok zevkli geçeceğini düşündüğüm bir kupa bekliyordum. Her ne kadar beklediğim kadar zevkli bir kupa izlemesekte bazı maçların seyir zevki çok yüksekti. Ayrıca atılan gollerin geneli çok güzel ve ender görülen cinstendi. Favori olmayan takımların verdiği üst düzey mücadele ise bazı maçlarda ki izlenme oranını daha da arttırdı. Beklemediğim çirkinlikler ve futbol zevkini aza indiren olaylarda olmadı değil.

Tüm otoritelerin beklemediği şekilde birçok hakem hatalarıyla karşılaştık ve bu üst düzey turnuvanın üst düzey hakemleri tarafından gerçekleşti. Sayılmayan goller, elle kesilen topları görememeler, verilmeyen kartlar bunlarda sadece birkaçı. Bu Dünya Kupası'nda ise en tepki çeken tabi ki vuvuzelaların çıkardıkları ses oldu. Ekran başında bile insanların başını ağrıtacak şekilde gelen ses stadlarda maç izleyen seyircilerde nasıl bir tepki ve durum oluşturdu gerçekten merak ediyorum. Bunun yanında çoğu spor otoritesinin yakındığı bir olayda TRT'nin yorumcusu Ömer Üründül idi. Genel yorumları futbolun klasik yorumlarından oluşan ve her sözü neredeyse onaylayan yapısı ile ülkede izleyen herkesi şaşırttı. Ömer Üründül sadece kendi duruşunu bu kupa ile kötüye itti.

Gelelim Dünya Kupası'nın yeşil sahalarının en büyük macerasını yaşayan oyunculara ve takımların genel durumuna. Beklendiği gibi favori takımların çoğu rahat maçlar geçirdi. Fransa ve İtalya erken elenerek beni şaşırtmadılar. Ama İtalya'dan bu kadar kötü performans göstereceğini düşünmüyordum. Arjantin ise beklediğimdem iyi başladı ama Messi beklenen performansı bence gösteremedi daha doğrusu yanında mücadele eden arkadaşları onun kadar istekli ve iyi değildi. Ayrıca Arjantin ve Brezilya takımları tahmin ettiğim bazı oyuncuları kadrolarına dahil etmediler. Bu yüzden de final mücadelesine gidemediklerini düşünüyorum. İspanya bildiğimiz İspanya idi. Fakat tek eksikleri onlar için Fernando Torres'in beklenmeyen kötü performansı oldu. Almanya bu kupanın en rahat ve güzel topunu oynayan takımdı. Thomas Müller kupanın en parlak oyuncularından biriydi. Mesut Özil gibi etkili pas atan bir oyuncu da yoktu bu turnuvada. Kupayı almak için en büyük çabayı Diego Forlan üstlendi ve elinden gelenin en iyisini yaptı. Fakat tek başına yeterli olamadı. Hollanda ise genç yapısı ile ve yaptıkları mücadele ile gerçekten finali hakettiler. Wesley Sneijder ve Arjen Robben oynadıları top ile çok iyi performans gösterdiler. Gana ise tüm izleyenlerin ve Afrika'nın en büyük umudu olmasına rağmen şansızlıklar ve tecrübe eksiklerinden dolayı finale kadar ilerleyemediler. Ayrıca bu kupa da olmaması gereken takımlarda vardı ve bu kupaya hiçbir şey katamadılar.

Bir Dünya Kupası'da benim açımdan böyle geçti. Her düzenlendiği sene daha iyi olması ümidi ile diğer kupaları da dört gözle beklemekteyiz. Ve birgün bu kupayı canlı canlı ülkemizde de izleme umudumuzu yitirmeden beklemeliyiz...

30 Haziran 2010 Çarşamba

Transfer Sezonu...

     Takımlarmızın çoğu transfer sezonuna hızlı bir giriş yaparak gösterdilerki alınacak ve satılacak oyunculara çok daha önceden karar vermeye başlamışlar. Hatta yapılan transferlerden sonra yöneticilerin yaptıkları açıklamalarda bunun bir kanıtı olarak gözüküyor. Mali gücü yüksek olan takımlarımız yıldız oyuncular ile görüşme içinde ve takım değerlerini korumak adına bu transferlerin gerçekleşmesi için Avrupa'nın üst düzey takımları ile yarış halindeler. 

       Beşiktaş Ricardo Quaresma ile yılın ilk flaş transferini gerçekleştirdi ve bu transfer sezonunun da çekişmeli geçeceğini göstermiş oldu. Fenerbahçe ise transfer sezonuna yavaş bir giriş yapmıştı ama Miroslav Stoch transferi ile boş durmadıklarını gösterdiler. Bugünde Caner Erkin transferi ile yaşlı ve tecrübe sahibi oyuncu yerine daha çok geleceği parlak oyuncu transferine yöneldiğini biz futbol severler göstermiş oldu. Galatasaray ise önceden anlaşmış olduğu sözleşmesi biten oyunculara yönelmiş durumda transfer sezonunun başında. Bu oyuncular takım için faydalı olacak isimler, bunların içinde Mehmet Batdal'ın Galatasaray'a ve Türk futboluna çok yararlı olacağını düşünüyorum. Çağlar Birinci için verilen bonservis ve verilen genç oyuncular transferin bence pahalıya geldiğini gösteriyor. Trabzonspor ise transfer sezonuna hızlı girmek isterken bir sürü red cevabı alarak moral bozuluğu ile başladılar. Fakat alınan oyuncular şu ana kadar takıma düzgün takviye yapıldığını gösteriyor. Geçen sezonun şampiyonu Bursaspor ise şampiyonluk sevinçlerini geride bırakıp takımı üst düzey yerler de tutmak için transfere düzgün ve yetenekli oyuncular listesi ile başladılar ve bunu Emiliano İnsua transferi ile gösterdiler. Ayrıca ellerinde ki düzenli kadroyu bozmamak içinde oyuncularına gelen teklifleri ise şu ana kadar olumlu cevap vermiyorlar. Anadolu takımlarının bazıları transfer sezonuna hızlı girerken bazıları da çok suskun kaldı. Ama hepsinde daha istekli bir transfer sezonu çalışması var bununda en büyük nedeni Bursaspor'un şampiyonluğu. Tüm takımlar bu yol açan şampiyonluk ile beraber daha da ümitlendiler.B u ligin şampiyonunun 3-4 takım arasında geçmeyeceğini kanıtlamak istiyorlar. Lige yeni çıkan takımlarda Karabükspor ve Bucaspor transfer sezonuna en hızlı giren takımlar ve birçok oyuncu ile anlaşıp imza attırdılar. Ama unutmayalım ki çok transfer yapmak başarı getirecek anlamına gelmiyor. Onun için takımlar genellikle başarı yakaladıkları oyuncularla iskeleti korumalı. Eğer takım yetersiz ise gerekli yerlere transfer yapmalılar. 

       Transfer sezonu boyunca en azından takımların kamp programları başlayana kadar takımlarımızın birçok takıma daha bir sürü oyuncu takviyesi yapılacağı belli oluyor. Bu transferler takımlarımız için yararlı olur ve eskiden yapılan tüm hatalar bu sezon tekrarlanmaz ve biz yeni sezonda çok daha eğlenceli bir lig izlemek için sabırsızlanmalıyız...